O’NU BİZ BÜYÜTECEĞİZ

O’NU BEN YETİŞTİRECEĞİM.

EVLADIN KURBAN EDİLMESİNDEN VAZGEÇMENİN BEDELİ.

Genç adam üç karım olmasına karşılık, tek erkek çocuğum var, diye hayıflandı.
Karşısındaki insanlara bakarak, Allah on erkek verirse, birini kurban edeceğim.
Aşiretler topluluğunun yasasıydı, bol çocuk ile övünülür, sayılarına güvenilirdi.
Şimdi ne yapmalıydı, buldukları ganimeti paylaşmalı, çıkan suyuda paylaşmalıydı.


Allah duasını kabul etti, dokuz erkek, sonuncusuyla beraber on erkek evladı oldu..
Andını içtiğinde, en küçü oğlu dışındakiler büyüdüğünde, içindeki korkusu büyüdü.
Oğullarıyla iftihar etse de, biraz fazla tutkuyla küçük evladını daha fazla seviyordu.
Fakat içindeki sıkıntısını; İçtiği andı düşüncelerinde zamanla yer etmeye başladı.


Duası kabuldü işte, en küçüğüne de imtihan için fazlasıyla güzellikler verilmişti.
Duayı kabul eden de, babayı sınamak, babanın fedakarlığını; görmek istiyordu.
Allah’a andını veren baba, sözünün eriydi, sözünden dönmeyi de hiç düşünmedi.
Küçük oğlunu kurban edeceğini de, aşiretine duyurmak ise gerçekten çok zordu.


Zaman çabuk geçti; en küçük oğlu da büyüyünce, bütün çocuklarını başına topladı.
Yaradan verdiği sözünden bahsetti; yerine getirebilmesi için yardımlarını istedi.
Oğullar babalarına sordular, kendilerine has işaretli oklarını verirken, sordular başka
Bir yol yok mu; çentikli oklar kurayla çekildi; çıkan ok, küçük oğluna isabet etmişti.


Baba iri bıçağını çıkardı, oğlunu kurban odasına çekmeye çalışırken anneyi unuttu.
Kurban yapılacak oğlanın annesi Fatıma en güçlü kabiledendi, hesaba katılmamıştı.
Kureyşlilerdendi, bir yardım gerektiğinde, istediğinde koşulsuz yardım edebilirlerdi.
Bu uygulamadan öbür hanımlarda tedbirliydi, çocuklarının başına aynısı gelebilirdi.


Olaya toplanan kalabalık, sessiz olayları izlerken, olaya müdahaleye karar verdiler.
Andı veren baba ve kurban olacak oğul Kabenin kapısında soluklaşmış görününce,
“O bıçakla nereye? dedi, Fatıma’nın hısımlarından biri, onu kurban yapamayacaksın!
Oğlanın babası Abdulmuttalib’ti. Ona hitap ettiler; onun yerine başka feda da bulun,


Kabileden cesaret alan diğer erkek kardeşler de, şimdi kefaret için yalvarıyorlardı.
Sararan baba ikna edilmeye zaten hazırdı; olabileceği akıllı bir falcı kadına soruldu.
Falcı kadın bana ilham geldi, dedi; sizde olan kan bedeline karşılık, on deve olacak.
Oğul bir tarafa kondu, kan bedeli develer bir tarafa konuldu, kura da öyle çekilecek.


Ok oğulun aleyhine çıkarsa, on deve daha ekleyin ve tekrar kuran çekin,
Her kura sonucunda fal oku oğlanı gösterdikçe kura çekimni yenileyin.
İlk kura ok Abdullah’a çıktı, on deve daha kondu bir daha çekiliş yapıldı.
Sayı yüzü gösterdiğinde, fal oklunun sonucu develerin aleyhine döndü.


Ama baba titizdi ve bu kadar büyük bir karara varmak için tek ok yetmezdi.
Sonucu yeterli değildi, üç kez fal oku çekilmesi gerektiğini söyledi; direndi.
Bunun üzerine iki kez dah ok çekildi, her seferinde fal oku develeri gösterdi.
Nihayet, oğlanın babası, kefaretin kabul gördüğünü anladı, kurban develerdi.


Çok oğlan istenmesi kabenin yanıbaşında bulunan zemzem suyu kavgasıydı.
Baba Abdulmuttalib, üç gece üst üste aynı rüyayı görüyordu; git kaz deniyordu.
Kazılacak olan yer, Kabenin kuzey batısında, Safa tepesine yakın bir yerdeydi.
Tek oğlu genç Haris’i yanına alıp, herkesin uyuduğu öğle anında kazma yapıldı.


Genç Haris, bir kaç kazma salladı, sert bir mermerden yapılan bir puta rastladı.
Kabenin etrafına yerleşen Cürhümlülerin şehirden gitmesini sağlayan puttu bu.
Çekip aldıklarında, yığınla süs eşyaları, altından gerdanlıklar ve bir kuyu duvarı.
Ve buldum, buldum!, diye bağıran genç Harisin bağırmasıyla Mekkeliler uyandı.


Mekkeliler uyanıp, bir ikişer sese geldiler, “Abdulmuttalib, ne yapıyorsun dediler,
Hiç saklamadı, sevinçli yüzünü saklamadı, “Zemzem’i bulmaya çalışıyorum, dedi.
Bu sihirli kelime herkesi kendine getirdi, karar verdiler; bu sadece senin olamaz!
Bizim atamız İsmail’in ata mirasıdır, kuyuyu da, burayı da, tek başına kazamazsın.


Mekkeliler Genç Abdulmuttalibin, ne kadar temiz kalpli ve nazik olduğunu bilirlerdi.
Onun gücü de zaten bu seçkinliğinden gelmekteydi, ama ortada duran hazineler.
Bu suya ortak olanın kazancı bire yüz kat artar, diğer bulunan hazineler bir hiç kalırdı.
Abdulmuttalib dediler, sen hiç kimseye bir kötülüğü yapmazsın, kavga da etmezsin.


Zemzem yüzünden bizi de gücendirmezsin, bu su da hepimizindir değil mi, dediler.
Üstelik içeriden çıkacak mücevheratlar hepimizindir, Kabe’nindir, diye ısrar ettiller.
Abdulmuttalib hayır dedi, çıkacak eşyaların tamamı Kabe’nin, ne benimdir, ne senin.
Baba oğlunun omuzuna elini koydu, karşısında gittikçe biriken Kureyşlilere baktı.


Mekke derin bir sessizliğe bürünmüştü, o anda herkesi karşısına aldığını fark etti.
Kureyş’te her şey bir güce yaslanılarak yapılır, güç ise babaların sahip olduklarıydı.
Oğluna sarılarak mırıldandı, neden daha çok erkek çocuğum yoktu ki diye iç geçirdi.
Hübel ve Uzza’nın ilahı on evlat verirsen, zemzemin başında sana kurban adağı yaptı.

Mustafa Hüseyin USLU
Ankara, 03.01.2020